Çarşamba, Ocak 16, 2008

Onum arkam sagim solum sobe

Daha once de sobelenmistim, daha sonra yazarim diye ertelemistim hepsini. Gercekten sobelenmisim de ebe olmaya kizip oyundan cikmisim gibi hic yazmamistim. Gozlerimi yumup 100'e kadar saymaya usenmistim hep. Bu sefer sayiyorum:

1-Blog yazmaya ne zaman başladın?

Agustos 2006. Evren'den ozenmistim biraz. Basimi asan dertlerin sayisi da basimin sayisini asmisti, once gizli gizli yazdim sayilir. Sonra hatirlamiyorum kim -sanirim Evren- "Blogger olmusun lan ...." dedi. Sonra daha az yazmaya basladim :)

2-Blog yazılarımın konusunun belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum, yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum?

Konular genelde uzerinde uzun sure dusundugum seyler oluyor. Cok da mutlu olmadigim zamanlar daha cok yaziyorum. Ya da aklimi cok karistiran seyleri yaziyorum genelde. Insanlarin, insanlarimizin cok kizdigim seyleri hakkinda yaziyorum, sinirleniyorum. Her aklima geleni yaziyor degilim.

3-Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?

Hayir etmiyorum ki zaten bu blogger oldugumdan beri gun basina dusen yaklasik 0.12 post'tan belli oluyordur.

4-Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı ?

Kimsenin bir sey bekledigini sanmiyorum. Aklima boyle bir sey geldiginde, "Hayir beklemiyorlardir, niye beklesinler ki!" diye dusunerek kendimi mutlu ediyorum. Blog icin olmasa da benden bir sey beklenmesinden, beklenti insani olmaktan zaten cok sıkıldım.

5 -Blog yazmayı ne kadar sürdüreceğim?

Hic dusunmedim ama elim ayagim tutmaz belki o zaman birakirim. Gerci pes etmemek lazim. 2 gun once ogrendim de Jean-Dominique Bauby isimli zat 43 yasinda felc geciriyor, sadece sol goz kapagi hareket ediyor sanirim. Ozel bir sistem sayesinde, sanirim gozunun onunden harflerin gecisi sirasinda goz kirparak, "Kelebek ve Dalgıç Giysisi" kitabini yaziyor. Fellik fellik kitabi ariyorum, inanilmaz merak icindeyim. Bu arada Bauby'nin hikayesi film olmus. "Kelebek ve Dalgıç" ismiyle 18 Ocak'ta vizyona giriyor. Bu filmle Julian Schnabel Cannes Film Festivali'nde en iyi yonetmen odulunu almis.

6-''Eğer her gün kullandığınız zeytinyağı şişenizin kapağını açtığınızda içinden bir cin çıksaydı ve hayatınızda memnun olmadığınız bir şeyi değiştirebileceğini söyleseydi, neyi değiştirmesini isterdiniz?''

Bir kere bu kuralin degismesini isterim, ne oyle "bir" seyi degistirebilirsin. Cine bak sen, hem karsima bir kere cik hem de kisitla beni. Ama cinlerin guclu kuvvetli olduklarini, cin gibi olduklarini ve en nihayetinde "the cin" olduklarini goz onune alarak sunu isterdim herhalde: Gunlerin suresini uzatsin, ama calisma ve okul saatleri degismesin, dunyanin donus hizi degismesin (Bilmem artik nasil yapar). Mesela 40 saat olsun gunler. Insanlari gormek icin cok zamanim olsun, Amerika'yla ayni gunu yasayalim mesela da Kursat'imla adam gibi saatlerde istedigimiz kadar konusalim. Ece'yle gezip dolasayim boylece, daha uzun, daha keyifli (Ders calismam lazim demek zorunda kalmayayim daracik zaman dilimlerinde). Evren'im gelince daha uzun goruselim, ben gunu birlik (yeni tarifeden) gideyim Adana'ya.

Zanzara ve Elturco'ya selam olsun. Haydi, sira sizde.