Cumartesi, Mayıs 30, 2009

Zaman

Sizce “gelecek zaman” diye bir sey var mi? Gelecek zaman. Orda bekleyen ve gelecek olan zaman.

Zaman uzerinde yurudugumuz bir cizgi mi yoksa biz yurudukce gecen seye mi biz zaman, ve gelen zamana “gelecek zaman” diyoruz? Bir sonraki an gelecek zamandan caldigimiz an mi yoksa o an sadece “o an” mi?

Kaderden mi bahsediyorum yoksa? Kader diye bir sey olduguna inanmiyorum sonucta. Kader dedigin olmus ve olacak seylerin butunudur ve bilinemez nasil olacagi. Iste bu olacak olan seylerin icinde gececegi zaman su anda orda duruyor mu yoksa bizim tanimimiz mi orda olan?

Zaman nedir? Nasil olacak da anlayacagim bunu ben?

“Zaman makinesi” icat edilse bunu su andan biliyor olurduk, orasi kesin. Bilmedigimize gore iki aciklama var onumuzde: ya zaman makinesi diye bir cihaz hic ama hic icat edilmeyecek ya da zaman dedigimiz sey su andan ibaret.

Gelecegi anlamamiz zor, peki ya gecmisi?

Ne kadar eskiyi algilayabilir insan? 10 yil? 50 yil? Babanizin cocuklugunu dusunebiliyor musunuz? Dunya savaslari zamanlarini? Ya da cumhuriyetin ilk yillarini? Fatih’in Istanbul’un fethini? Osmanli’nin Bursa civarinda ilk savaslarini? Istanbul’un sapina kadar Konstantinapol oldugu zamanlari? Kavimler göçünü? Son buzul cagini? Ilk insanlari, 200000 yil once? Afrika’daki primatlari? Pangea’yi? Ilk memelileri? Ilk canlilari? Dunya’nin cok daha sıcak oldugu zamanlari? Dunya’nin seklinin henuz yuvarlak olmadigi zamanlari? 5 milyar yil onceyi? 10 milyar yil onceyi? 13.7 milyar yil onceyi? Varsa daha eskiyi? Ne kadar eskiyi dusunup de anlayabilir insan?

Zaman, gecmisi gelecegi(?).

Var olan tek zaman su an mi yoksa? Gerisinin yarisi fantastik diger yarisi duzmece mi yoksa?

Bunlari, ozellikle gelecegi, “gelecek zaman”i dusunuyorum bir kac gundur ve hic bir yere varamiyorum.

Çarşamba, Mayıs 27, 2009

M.-san

Bir arkadasin labinda bir post-doc var, M.-san. Kendisi Japon ve Japonlarin bir cogunda olan bir ozelligi tasiyor, disleri bozuk. Dissssine kadar Japon. Bunu yazarken zerre dalga gecme niyetim yok M.-san’la, cunku eminim yapacak hic bir seyi yok. En ufak caresi olsa, insan, Turkiye’de olsa gider, bulur.

Yemek yedik bir kere grup icinde, karsima oturmasin diye ne numaralar yaptim ama sansim yaver gitmedi tabii ki. Bir Japonla yemek yemek zaten basli basina bir dert, bir de M.-san dustu basima o gun, ne yedim nasil yedim hatirlamiyorum. Zaten isim var diyip kactim sonunda.

Tanistigimizda ilk aklima gelen ve sadece aklimda kaldigina sevindigim soru su oldu: “Buna ne olmus?”

M.-san’a bakinca neden ön dişlere “ön diş” denildigini anliyor insan. Ama kendisindeki durum “ön diş” degil de daha cok “on diş”. Ağzının onundeki dislerden diyeyim (sadece ust cenesinin onundeki dislerden), 8 tanesi fazla. 8 tanesi alinirsa normal insan dis sayisina +3, +5 ulasir saniyorum, saniyorum cunku agzinin arkasinda kac dis var bilmiyorum, “on diş”ler musaade etmiyor gormeye.

Bakmayayim diyorum ama insan merak ediyor. Guldugunde (!) “on diş”lerinin kokleri gorunuyor. Gercek anlamda gorunuyor. Disardalar cunku. Ustelik siyahlar, sanki dis etleri koklerle birlikte kapiya sıkışmış da morarmış gibi (bu her seyi acikliyor olabilir). Nasil o pozisyonda duruyorlar, ciddi soyluyorum sasiriyorum. Puzzle bittikten sonra hani yapistirmak icin arkasini cevirirken puzzle’in havada kaldigi caresiz bir zaman araligi vardir, arkasinin birisi saka yapip soyle bir dokunsa darmadagin olur, iste o halde disler. Hic bir arkadasi buna saka yapmamis belli ki.

Musaade isteyip bir fotograf cekmek ve herkesi kendi yorumuyla basbasa birakmak var (cunku ben ne kadar anlatsam da olmayacagini bildigim icin bir zamandir erteliyorum yazmayi ama artik oldugu kadar yazacagim dedim) ama makineme yazik valla. En iyi ihtimalle “kullan at” makineyle cekilebilir. Saniyorum dis hekimleri de “makineme yazik” diyerek cekmemisler zamaninda rontgen. Yoksa hic bir hekimin durumun bu vehamete gelmesine izin verecegini sanmiyorum. Onlar da Hipokrat Yemini ediyorlar sonucta. Ama bunun doktoru agzinda lafi gevelemis sanirim toren sirasinda.